Abbasi mimarlığı ve sanatı
Son Emevi halifesi II. Mervan 744’te halife olduktan sonra yönetim merkezini Şam’dan Harran’a taşımıştır. 750’de Emevi yönetimine karşı ayaklanan Abbasiler’den Ebu Müslim, Emeviler’i yenilgiye uğratınca İslam dünyasının yönetimi Abbasi Hanedanı’nın eline geçmiştir. Arap dünyasında hanedan değişikliği İslam kültür ve sanatının gelişmesine önemli bir etken olmuş ve uzun süren Abbasi yönetiminde İslam kültürü evrensel bir düzeye ulaşmıştır. Özgün İslam sanatının oluşması da bu döneme rastlamıştır. Siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü yönetim merkezinin Suriye ve Filistin’den Mezopotamya’ya kaydırılması sanatın gelişim çizgisini de belirtmiştir.
Günümüzde Mansur’un Bağdat kentinden hiçbir şey kalmamıştır. Bugünkü Bağdat, tarihi kentin üstünde kurulu olduğundan kazı olanağı da yoktur. Ancak yazılı belgelerden kentin 8.yy’da kurulduğu anlaşılmaktadır. Kozmolojik özelliklere sahip olduğu düşünülen yuvarlak kent planı Ortadoğu’da Asurlular’dan sonra da kullanılmıştır. Bağdat kentinde de uygulanan bu yerleşme düzeninde yöneticinin güvenliği ilkesinin öncelik kazandığı ve bu amaçla hükümdarın yönetim ve yaşama alanlarının merkeze alındığı görülmektedir.
Kentin kuruluşuyla ilgili çalışmalara astrolog tarafından belirlenen bir tarihte başlanmıştır. İslam bilgini Taberi (ykş. 839-923), Tarih-i Taberi adlı yapıtında 2638 m çapındaki kent planının külle toprağı çizerek hükümdara açıklandığı bildirilir. Henden ve ikili dizi sur duvarıyla çevrilmiş olan kentin simetri eksenlerinde Küfe, Basta, Horasan ve Şam kapıları bulunmaktadır. Bu kapılardan kenti boydan boya katede ana caddelere ulaşılır. Halka ait konutlar iki duvarla çevrili alanda ışınsal yollar üzerinde dizilmiştir. Kentin merkezinde hükümdar sarayı yer almaktadır.
Harun Reşit döneminde (786-809) yönetim merkezi Suriye’deki Rakka kentiydi. Rakka’da yuvarlak plana yaklaşan bir yerleşme biçimi denenmiştir. Kentin kapısı, 8 yy. Abbasi mimarlığının ünlü örneklerindendir. Tuğladan yapılmış olan kapının nişlerindeki bezemelerin İran’da gelişme gösterecek olan geometrik bezemeye öncülük ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, eğimli duvar örgüsü gibi savunma tekniğiyle ilgili kimi ayrıntılar Haçlılar tarafından Batı’ya aktarıldığı iddia edilmektedir.
Ukbayır sarayı özellikleri
Abbasi emirlerinden İsa bin Musa’nın (ö-784) yaptırdığı Ukbaydir Sarayı, 8.yy’dan kalan bir sivil mimarlık örneğidir. Irak yapı geleneğinden farklı olarak haçlı moloz taşla örülmüş olması ilginçtir. Sivri kemerleri, tonoz örtü sistemi ve duvar düzeniyle Doğu mimarlığı özellikleri gösterir. Yassı niş ve destek dizilişiyle biçimlenen savunma duvarı Sasani geleneğindendir. Saray, kuzey yönünde ayrıca bir sur duvarıyla çevrili olan geniş bir alanı kaplar. Üç bölüme ayrılmış olan yapının, Şam’ın güneyindeki ünlü Emevi yapısı Meşatta Sarayı’nda olduğu gibi, ortadaki bölümünde avludan eyvan ve kubbe örtülü hacimlerden oluşan taht bölümüne geçilir. Koridorda ayrılan yan kanatlarda beytler bulunmaktadır. Girişte bir yanda, avlu yönünde muhafızlara ayrılmış daireler, öte yanda da bir cami vardır.
8.yy Abbasi kent düzenlemesinde ve mimarlığında dikkati çeken en önemli öğreti anıtsal ölçü ve görkemdir. Bu gelişme, Arap dünyasının doğu, özellikle de Sasani sanat ve kültürüyle karşı karşıya gelişinin doğal bir sonucudur. Değişikliği Samarra kentindeki yapı eylemi açık bir biçimde sergilemektedir.
Samarra Ulu camii özellikleri

Dinsel mimarlıkta döneminin karakteristik yapısı Samarra Ulu Camii’sidir. 847-852 arasında Mütevekkil tarafından yaptırılmış olan 240×156 m boyutlarındaki Samarra Ulucamisi, İslam mimarlığının en büyük camisi olarak tanınmaktadır. Yapı, daire planlı payandalarla desteklenmiş, 265 m kalınlığında, tuğladan bir kuşatma duvarıyla çevrilmiştir. Üstü örtülü namaz kılma bölümü ayaklarla kıble duvarına dik 25 aha ayrılmaktadır. Bugün harap durumda olan camide çatının, zemininde kara kesitliyken belli bir yükseklikten sonra köşelerdeki mermer sütünlarla sekizgene dönüşen ayaklara doğru oturduğu sanılmaktadır. Avu yanlarda dört, kuzeyde üç sıra ayakla çevrilmiştir. Yaklaşık 15 m yükseklikte olan duvarda çatıya yakın düzeyde pencereler açıldığı anlaşılmaktadır.
Caminin kuzeyinde 27 m uzaklıkta, Babil’in Ziggurat’larını anımsatan dairesel planı ve sarmal rampalı bir minare bulunmaktadır. Çapı giderek daralan minarenin en üstünde sütunlarla desteklenen bir Baldaken’in bulunduğu sanılmaktadır. Samarra Ulucamisi’nin bir benzeri 861-862’de yapıldığı düşünülen Ebu Dulef Camisidir. Samarra’dan farklı olarak örtünün kemerlere oturduğu görülmektedir. Ayrıca, Ebu Dulef Camisi’nde Mezopotamya’da karşılaşılmayan ama Kuzey Afrika camilerinde yaygın olan kare planlı mihrap çıkıntısı bulunmaktadır. Abbasi döneminde kalan çok ayaklı cami örnekleri dışında, tek kubbeli cami örnekleri Hazar Denizi güneyinde Damgan ve Nayin Mescid-i Cumaları’dır.
Samara kazılarında mimarlık bezemesi dışında ipek dokuma, metal ve haşap örneklerden parçalar da bulunmuştur. Ayrıca en değerli malzeme Seramik buluntulardır. Samarra’yla birlikte Susa, Herat ve Nişanbur’da yapılan kazılar sonucunda bu dönem İslam seramik sanatına ilişkin önemli bilgiler edinilmiştir.
Çeşitli tekniklerin uygulanığı ve geliştirildiği görülen Abbasi döneminde en yayın uygulanan Barbutin ve kalıplama tekniğidir. Perdah tekniğinin metalik pırıltısı çok tutulmuştur. Başlangıçta birkaç metal oksit birarada kullanılırken zamanla perdahın beyaz zemin üzerindeki etkisini arıtrmak amacıyla yalnız metal oksitle çalışılmıştır. Hayvan, insan ve kuş figürleriyle zengin desenler oluşturulmuştur. Bir yandan da Çin’den getirilen seramiklerin etkisiyle beyaz sırlı kobalt mavisi seramiğin üretimine geçirilmiştir.
0 Comments