Devrent Deresi Türküsünün Gerçek Hikayesi


Devrent Deresi Türküsünün hikayesi yöresi Denizli olarak anlatılır. Konu olan olay da İzmir, Ödemiş ile yakın il ve ilçelerde geçmektedir.  Her türkü öyküsünde olduğu üzere ağızdan ağıza değişen bir hikaye ile karşılaşabilirsiniz. Acıklı hikaye şu şekilde gelişmiştir.

Devrent Deresi Türküsünün Öyküsü

Osmanlı İmparatorluğu’nun Mondros Mütarekesi ile son bulan yönetimi sonucunda düşmanlar yurdumuzu paylaşmışlar, Yunanlılar da fırsat bilerek Ege’ye saldırmış yurdun her tarafı  gibi Devrent Deresi de Fransızlar, Almanlar, İngilizler ve İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir. İnsanlar ne olduğunu, nasıl olduğunu anlayamadan, düşmana karşı boş bulunur, cevap veremez ne yapacağını bilmez durumda iken köyler, kasabalar arasında çeteler oluşturulmuş, kimileri dağlara çıkmış, kimileri gizli pusu kurarak düşmana karşı koymaya çalışmış, devletin temsilcileri olanlar da kuyruğunu kısmış, ses çıkarmadan işgalcilerin emirlerini yerine getirmektedir.

Devrent Deresi Türküsü Videosu İzle

İşte ülke böyle bir vaziyette iken dağlara sığınan efeler yurdun işgaline razı olmamış, düşmana karşı birleşmek için genç, yaşlı demeden dağlara girerek, dağları yurt edinen bir avuç vatansever yiğit düşmanla savaşmak ve düşmana karşı koyanlara yardım etmek için elinden geleni yapmak için küçük gruplar halinde hareket etmeye çalışmaktadırlar. Ancak diğer tarafta da işgalciler ve onların yandaşları çapulcular var. Bunlar fırsatı ganimet bilerek soygun için yol kesmek, fakirin fukaranın ekmeğine göz dikmek, her türlü pisliği yapmak için de fırsat kollayanların ve bu amaçla dağa çıkanların da olduğu bir dönem.

İşte böylesine toz dumana karışmış vaziyetteyken, kimsenin rengi tam olarak belli değilken, kendine ‘efe’ diyerek dağlara çıkanların vurup kırdığı, yol kestiği, adamlarını gönderip insanlardan zorla para istediği, mallarını elinden aldığı çok ağır şartlarda geçirilen bir dönemde, kimin ne yaptığı belli değilken, bir de düşmanın ülkeyi ele geçirmek için bu insanları kullanması insanın canını acıtmak için yeter de artar da. Her türlü ‘efe’ ünvanlı, ancak kimin gerçek efe, kimin zalim efe olduğunu bilmediğimiz bu dönemde Gavur Ali adında kendine efe dedirten, düşmanla işbirliği yapan, işgalci adamı, zalim bir çete başı varmış. Gavur Ali Ödemiş’in Kaymaklı köyünde zengin bir ailenin oğluymuş. Ali’nin güzel bir kız kardeşi de varmış ki güzelliği dillere destanmış. İşte bu güzelliğinden dolayı herkes gerçek adı Ayşe olduğu halde Dudu diye bahsediyorlarmış, bu kızdan.

Aynı köyden Süleyman isminde fakir bir ailenin oğlu olan biri, bu Dudu kıza yanıkmış, ancak bu durumdan kimsenin haberi yokmuş. Gizli gizli buluşup konuşurlarmış Süleyman’la Dudu. Kızın babasının Süleyman’a kızı vermesinin imkansız olduğunu bildiklerinden bir türlü istemeye cesaret edemezlermiş. Kızı babasından önce abisi Gavur Ali duysa kesin Süleyman’ı o dakika öldüreceğini biliyorlarmış.

Süleyman Dudu’yu kaçırmaya ikna etmiş. Çünkü, onu, fakir olduğu için kızın babası zaten kabul etmez, abisi duysa hiç affetmez, nereye giderlerse bulur öldürür. Yine de kaçmak için sözleşmişler.

Süleyman’ın annesi Gavur Ali’nin gazabından korktuğu için bu işe karşı çıkmış, oğlunu kızı kaçırmaması için yalvarmış, yakarmış ama Süleyman akşam olunca doğru Dudu’yu anlaştığı yerde bulmak için evden çıkmış. Dudu’da elindeki bohçasıyla anlaştıkları yerde bekliyormuş, hiç vakit kaybetmeden ata binmişler Devrent Deresi’ne doğru sürmüşler atı.

Sabaha doğru Ödemiş’teki bir arkadaşının evine misafir olmuşlar. Ertesi gün de Dudu kızın kaçtığı anlaşılmış. Hiç vakit kaybedilmeden dağlardaki eşkiya Gavur Ali’ye de uçmuş haber. Bunun üzerine Ali köye inmiş ve kız kardeşinin kaçırılmasını hazmedemeyerek intikamını alacağını, namuslarının beş paralık olduğunu söylemiş. Köylüler Süleyman’ın kızı kaçırmasından içten içe seviniyormuş. Dinsizin hakkından imansız gelir, diye sessiz düşünüyorlarmış.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra Gavur Ali nerede aradıysa bir türlü bulamaz Süleyman’la kız kardeşini. Çevredekilerin böyle şeylerin normal olduğunu, gençlerin bir hata yaptığını, gelip el öpsünler affet, gibi sözlerini simsarlıkla birleştirerek fırsatçılık yapmaya karar vermiş ve ‘Gelsinler, affedeceğim.’ gibi laflar etmiş ama asıl niyeti aslında geldikleri zaman cezalarını kesmekmiş.

Zaten Süleyman da arkadaşının yanında uzun süre kaldığı için rahatsızlık verdiğini düşündüğünden ve yakalanma korkusu da onu rahatsız ettiğinden affedileceğini öğrenince fırsat bilerek doğru köyüne gitmeye karar vermişler. Ata binerek doğru Devrent Deresi’nin yolunu tutmuşlar. Devrent Deresi’ne yatsı namazına doğru varmışlar. Burası  insanı ürpertiyormuş. Dumanlı, boranlı… bir tuhaf, insana rahatsız eden bir yapısı varmış. Endişeli korkulu geçmişler bu dereden geceyarısı. Köylerine Kaymaklı’ya varmışlar. Herkes çok sevinmiş, sabahı zor etmişler, Gavur Ali’nin gidip affına sığınmak için.

Süleyman sabah doğruca köyün kahvesine giderek kendince birkaç köylünün yardımıyla kayın babasının evine gidip af dileyecektir. Ancak tam bu sırada kahvenin kapısından Gavur Ali girer ve tabancasını Süleyman’ın tam alnının ortasına doğrultarak ‘benim namusumu lekeledin, sen kimsin, benim bacımı kaçırmak kim’ diyerek zavallı Süleyman’ı herkesin ortasında öldürür ve yine doğruca dağların yolunu tutarak kaybolur.

Kalleşlikle iki seveni birbirinden ölümle ayıran Gavur Ali, yine gavuluğunu herkese gösterir. Halk bu yaşanan olayları alarak Devrent Deresi’nden Kaymaklı Köyü’nün kahvesine türkü olarak taşır ve günümüze kadar ulaşır.

Devrent Deresi Türküsünün Notaları

DEVRENT DERESİ TÜRKÜ SÖZLERİ

Devrent deresine duman bürüdü.
Yedi deveyinen Musa yürüdü.
Musa’nın ciğeri mosmor oldu çürüdü.

Devrent dereleri dar geldi bana.
Vadesiz ölümler zor geldi bana.

Devrent deresinde cıvgınlar esti.
Elimi kolumu poyrazlar kesti.
Feleğin bizlere bu mudur kastı.

Ağlasın ağlasın anam ağlasın.
Tülü mayaları Dudu bağlasın.

Devrent deresinden biz de geçelim.
Sılaya varmaya yollar açalım.
Deve kirasından biz vazgeçelim.

Yıkıldı develerim kaldıramadım.
Tutuldu dillerim söyleyemedim.

Devrent deresinde üç yiğit buydu.
Musa’mın gözünü kargalar oydu.
Musa’mın öldüğün anası duydu.

Ağlasın ağlasın anam ağlasın.
Ötkün tüllerimi duda bağlasın.

Evimizin önünde bir dönüm avlı.
Avlının içinde kıratım bağlı.
Musa’mı sorarsan bir evin oğlu.

Yanmadık mı kaldı bu yiğitlere.
Cennet mekan olsun bu şehitlere.

Devrent deresinde kar bulamadım.
Yıkıldı devemi kaldıramadım.
Kalmışım ben tufanda kurtulamadım.

Yatırdım devemi kaldıramadım.
Tecellim böyleymiş ben bilemedim.


0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir