Mevlana Kimdir? Mevlana Celaleddin Rumi büyük Türk düşünürü, şair ve Mevlevi tarikatının öncüsüdür. 1207 yılında Belh’te doğdu. 1273 yılında Konya’da vefat etmiştir. Babası Bahaeddin Veled, o dönemin en değerli bilginlerindendi. Bahaeddin Veled, ailesiyle birlikte Belh’ten ayrıldı. Bağdat yoluyla hacca gitti ve dönüşte Şam’a gitti. Oradan Anadoluya geldi, Erzincan ve Akşehirde bir süre kaldıktan sonra Larende’ye (Karaman) yerleşti.
Burada oğlu Mevlana Celaleddin’i şehrin ileri gelenlerinden hoca Şerafeddin’in kızı Gevher hatun ile evlendirdi. Bu evlilikten Sultan Veled dünyaya geldi. Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubat Bahaeddin Veled’i Konya’ya davet etti ve kendisine büyük saygı gösterip bütün sohbet meclislerinde bulunurdu. Dönemin ileri gelenleri, ordu komutanları ona bağlandılar. Bahaeddin Veled 1221 yılında vefat etti. Yakınları ve Alaeddin Keykubat Mevlana’nın babasının yerine geçmesini istediler. Bir yıl babasının yolunda vaiz ve fetvalar verdi. Tırmizli Seyit Burhaneddin, Konya’ya gelince Mevlana ona bağlandı ve onun gösterdiği yolda ilerledi. 9 yıl boyunca ondan çok şeyler öğrenip kendini bu yolda çok geliştirdi.

Seyyid Burhaneddin 1241 yılında öldü. Yalnız kalan Mevlana, vaizlerini ve sohbetlerini doğru yolu gösterme yolunda devam ederek fıkıh ve din bilimleri hakkında dersler verdi. Mevlana Celaleddin Rumi’nin düzenli hayatı zengin bir gezgin olan Tebrizli Şems’in Konya’ya gelmesiyle bozuldu. Şems Tebrizi ile danıştıktan sonra Mevlana’nın hayatında büyük değişiklikler oldu. Artık Camide vaiz etmiyor, medresede ders vermiyor, sohbetlerden uzaklaşıyor ve müritlerini ihmal ediyordu. Şems’ten başka kimseyle ilgilenmiyordu. Bu durum müritlerini ve ona bağlananları kızdırmaya başladı. Bazıları Şems’i ölümle tehditte bulundular ve Şems 1245 yılında Şam’ a gitmek zorunda kaldı.
Bu ayrılık Mevlana’yı çok üzdü ve bu ayrılık ile Tasavvuf manasında aşk dolu gazeller, şiirler ve semah yaptı. Mevlana’nın bu haliyle müritleri Şems’in gitmesinin bir fayda sağlamadığını anladılar ve Mevlana’dan özür dileyerek durumu itiraf ettiler. Bunun üzerine Mevlana oğlu Sultan Veled’i Şam’a göndererek Şems’i getirmesini istedi. Şems Tebrizi Mevlana’yı kıramadı ve Konya’ya geri döndü. Mevlana’nın Şems’e yakınlığı yeniden hoşnutsuzluklara sebep oldu ve bir süre sonra Şems yeniden ortadan kayboldu. Nereye gittiği ve nerede olduğu belli olmadı, öldürüldüğü de söyleniyordu. Mevlana bu duruma çok üzüldü ve kendini şiire verdi. Şems’ten umudunu iyice kesince tekrar vaizlere ve derslere başladı. Mevlana artık Şems’i kendi varlığında görüyordu.
Mevlana Şems’in yerine müritlerinden Kuyumcu Selahaddin Zerkub’u getirerek müritlerinin başı yaptı. Okuma yazması yoktu ve doğru dürüst söz söyleyemiyordu ancak temiz yaradılışlı ve uysal biriydi. Müritleri bunu da çekemediler ve Selahaddin’i de öldürmeye kalktılar. Daha sonra yanlış yaptıklarını anlayarak vazgeçip özür dilediler. Selahaddin Zerkup 10 yıl Mevlana İle birlikte olup 1258 yılında öldü. Mevlana onun yerine Hüsameddin Çelebiyi atadı. Hüsameddin Çelebi dünya edebiyatının sayılı eserlerinden olan Mesnevi’nin yazılmasına ön ayak olmuştu. Mesnevi bittiğinde Mevlana oldukça yaşlanmış ve çok yorulmuştu. Ateşli bir hastalığa yakalandı ve hekimlerin çabalarına rağmen 17 Aralık 1273 yılında vefat etti. Cenazesi büyük bir törenle kaldırıldı. Törende bütün Konya halkı, devlet büyükleri ayrıca Hıristiyanlar ve Museviler de bulundu.
Mevlana kendi yaşayışında uyguladığı, eserlerinde ve şiirlerinde belirttiği, yakınlarına ve müritlerine aşıladığı hayat felsefesi, din ve dünya görüşü, kendisinden sonra kurulan Mevlevi tarikatının temeli oldu. Mevlana her bakımdan çok iyi yetişmişti. O çağın en değerli bilginlerini tanımış, onların konuşmalarında bulunmuş, derslerini dinlemiş, kitaplarını incelemişti. Kendi iç dünyasına dönük bir şair olarak şiirlerinde zaman zaman din ölçülerini aşıyordu. Fakat yaşayışında tam bir dindar kişi olarak davrandı. Kur’an’a çok bağlıydı ve Hz. Muhammed’e büyük bir sevgi ve saygısı vardı. Din bilimlerinde zamanın en değerli uzmanıydı.
Mevlana tasavvuf felsefesini tam olarak benimsemiş ve uygulamıştır. Eksiksiz bir varlık birlikçiydi. Hak ile halkı birbirinden ayırmıyordu. Halkı yani yaratılmış olanı, Hakk’ın yani yaradanın bir belirtisi olarak kabul ediyordu. Ona göre; Hakkı halkta görüp onu sevmek gerekiyordu. Mevlana bu tasavvuf inancını hayatında uyguladı, gerçek ve içten bir halk dostuydu.Kadınları, çocukları, suçluları, hastaları ayrı tutmaz herkese sevgi ve saygıyla davranırdı. Sultanlar, vezirlere, ileri gelenlere ayrı bir davranışta bulunmazdı.
Mevlana için en önemli olan gerçek yolu bulmaktı. O, en iyi ve en doğru yolun ”AŞK” olduğuna inanmıştı.Bu en küçük yaratıktan en ulu varlığa kadar yayılmış sonsuz bir sevgi idi. Bu sevgiyi besleyen de sınırsız bir hoşgörüydü.
Mevlana’nın Eserleri
Mevlana’nın başlıca eserlerinden olan MESNEVİ öğretici ve yorumlayıcı niteliktedir. 27500 beyitten oluşur, 6 deftere bölünmüştür. Divan-ı Kebir (Büyük Divan), Mevlana’nın gazellerini ve rubailerini içine alır. Fih Ma Fih (Ne varsa İçindedir), Mevlana’nın çeşitli konuşmalarından meydana gelen eseridir. Meclis-i Seb’a (Yedi Öğüt), Mevlana’nın kürsüden verdiği vaizlerden ve toplantılardaki görüşmelerden oluşan eseridir.
0 Comments